Peki
günümüzde evlilikler neden yürümüyor veya neden bu kadar çok boşanma olayı var?
Öncelikle
diğer tüm yazılarımın okunmuş olduğunu varsayarak bu konuya giriyorum. (Yani bu
şu demek okumadı iseniz önce onları okuyunuz :))
Bizim
kuşağımız yani 70,80 ve hatta bazı 90 doğumlular öyle bir kuşak ki, bizler bu
ülkede tam bir geçiş döneminde bulunduk. Yani “Ataerkil bir toplumdan, annenin
ve babanın eşit söz sahibi olduğu topluma” geçiş süreci.
Bizim
babalarımız ve özellikle onların babaları çok ataerkildi. Yani erkek çalışır
eve bakar, kadın evde ev işlerini yapar, çocuk bakar, eşine hürmet eder sevgi
duyar falan filan… Bu durum bizim babalarımız kuşağında biraz azaldı ama
etkisini tam kaybetmedi. Bazı ailelerde anne çalışıyordu bazılarında ise
çalışmıyordu; fakat durum hepsinde aynıydı anne ev işlerini aksatamazdı. Evin sorumluluğu
onda idi. Baba ise ailesinin geçimin sağlamak ve çocuklarına iyi bir gelecek
hazırlamak zorunda idi. Gece geç gelebilirdi, Nerde olduğunu söylemeyebilirdi.
Çünkü babaydı.:) Haliyle bu tip ailelerde kadınlar çok çekti. Bu yüzden de
özellikle kadının çalışmadığı ailelerde , kadınlar kızları hep şu tembihlerde
bulundu; “aman kızım sen oku” “aman kızım benim gibi olma, erkek eline bakma” “aman
kızım sen ayakta dur, birey ol” vb… Haliyle anne kızının yemeğini yaptı,
odasını topladı, çamaşırını yıkadı, ütüsünü yaptı.Çünkü o anne kızının ev
işleri yapmasından ziyade özgür, kendi ayakları üstünde durabilen, kendi
parasını kazanan, özgüveni yüksek bir birey olmasını istedi. Bunlar çok güzel
öğretilerdi. Peki hata nerdeydi? Aynı anne aynı evdeki oğluna da aynı kocası
gibi davrandı. Onun da yemeğini yaptı, odasını topladı, çamaşırını yıkadı,
ütüsünü yaptı.Çünkü o erkek çocuktu bunları zaten yapması gerekmiyordu. Şimdi
siz aynı evde büyüyen bu erkek çocukla kız çocuğunu düşünün. Erkek; annesinden
babasına yaptığı hürmeti, evi çekip çevirmesini, onlara bakmasını görmüş; ama
kız da aynısını görmüş. Şimdi siz iki kardeşi bile evlendirseniz; biri diyor ki
“yemeğim nerde”; öbürü diyor ki “kalk kendin yap, ben de sabahtan beridir
çalışıyorum.” (Tabii ki örnekleri ve konuşmaları biraz abartarak veriyorum ama
eminim sizler demek istediklerimi anlıyorsunuz.)
Bir
düşünün bunlar aynı evde, aynı kültür, aynı zevkler, aynı öğretiler, aynı
anne-baba ile yetişmiş erkek ve kadın. Bir de düşünsenize ayrı aileler, ayrı
kültürler, ayrı zevkler aynı ev içinde birleşmeye çalışıyor. Bir de siz buna
erkeğin ve kadının birbirinin fizyolojik ihtiyaçlarını anlamamasını ekleyin,
bir de buna erkeğin ve kadının aşk hakkında beklentilerindeki farklılıkları ve
bencillikleri ekleyin, bir de bunu sıralamasını bile yanlış yaşadığımız aşk
tanımımızın olmayışını ekleyin, ve son olarak da konuşmama bencilliğimizi
ekleyin; yani şimdi bu aştan bir mutlu birliktelik, veya bir mutlu evlilik beklemek
mucize olur değil mi..
Umarım
bu yazılarım sizleri biraz daha düşünmeye, biraz daha kendi başınıza kalıp iç
hesaplaşmalara itiyordur. Çünkü biz insanlar düşünen ve gelişen insanlarız.
Bunu konuşma yetimizle birleştirip niye daha iyi ve daha mutlu bir insan olmaya
harcamayalım. Unutmayın evlilik bir oyun değildir. Sonunda meyvesi çocuk olan
bir kurumdur.
Yani
topluma sorunlu, psikopat ve dünyayı kötü bir hale getirecek çocuk da bırakmak
sizin elinizde, dünyayı iyi ve yaşanılır bir hale getirecek çocuk bırakmak da
sizin elinizde.
Unutmayın
Hitler’de Atatürk’ de bir ana ve bir babanın eseri…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder