20 Aralık 2012 Perşembe

Aşk...


Öncelikle AŞK nedir?
Özellikle 70’li yıllardan sonra doğan çocuklar olarak bizler ihtilal çocuklarıyız. Yani biz kıtlık falan görmedik.Bizim gördüğümüz çok zor dönemlerden geçmiş olan Türkiye’nin Özal döneminde birden bire her şeye kavuşması. Yani sonradan görme bir ülke olmamız… Öyle değil mi? Yani düşünün kime sonradan görme diyorsunuz. Çok fakirken birden zengin olmuş, hırslı ve her şeye sahip olmak isteyen görgüsüz insana… Bu durumda bu işte biz oluyoruz. Yani bizim ailelerimiz böyle bir dönemden çıktıkları için bize ne istersek almak istediler ve her şeyi vermeye çalıştılar. Haliyle bizler de çocuklarımıza daha fazlasını..Peki ne mi oldu? Sonunda doyumsuz, bencil ve her şeyi tüketen bir toplum olduk…
Şimdi gelin bunu aşk ile bağdaştıralım..
Bu bizim arkadaşlıklarımızı ve ilişkilerimizi de etkiledi. Biz birini beğendiğimizde elde etmeliydik. Öyle ya çocukluğumuzdan beri ne istesek elde etmiştik, ya da sunulmuştu. Ama şimdi neden olmuyordu. Haliyle bu duygu yerini tutkuya ve hırsa bırak ti ki, işte bu “Kaçanı Kovalama Duygusuna” biz “AŞK” dedik.
İşte bu yüzden bizler bir ilişkiye başladığımızda ilk sözümüz “Seni Seviyorum” veya “Sana Aşığım” oluyor. Çünkü karşımızdakini elde etmek istediğimiz bir oyuncak gibi görüyoruz. Mutlaka benim olmalı diyoruz. Bu yüzden de çabuk aşık olup, çabuk tüketiyoruz. Aslında insanların aşık olması için belirli evreler geçmeli ama bizim ülkemizdeki sıralama şu 1- Aşık olma, 2- Çıkma, 3- Evlenme, 4- Sevişme-Cinsel ve tensel olarak birbirini tanıma (kaldı ki bazı durumlarda 3 ve 4 yer değiştirebilir), 5-Beraber yaşamayı öğrenme… Bu yüzden de hızlı aşklar, hızlı evlilikler ve hızlı ayrılıklar/boşanmalar yaşıyoruz. Peki başka kültürlerde bu durum nasıl? Onlarda bu sıralama: 1- Sevişme, 2-Çıkma, 3-Beraber yaşamayı öğrenme, 4-Aşık olma ve 5- Evlenme..Yani adamlar her şeyi hazmetmeden evliliğe geçmiyorlar.
Aslında aşık olmak ne demek, karşındakine güvenmek ne demek, bunların bile farkında değiliz. Karşımızdaki insanı bir çocuğun bir oyuncağı istemesi gibi istiyoruz. Peki sonra ne oluyor o insanı elde edince de bu defa başlıyoruz ona sınırlamalar koymaya, onu kısıtlamaya, ona gerekli alan tanımadan onu değiştirmeye. Erkek veya kadın (genellikle buradaki sazan erkek olur) ilişkiye başlar başlamaz kendinin çok zeki olduğunu düşündüğü için başlıyor kendini anlatmaya. Anlatıyor ki, karşısındaki insan onun neler sevdiğini öğrensin ve ona göre davransın. Tabii karşıdaki cin ise (ki bu genellikle kadındır) O’da başlıyor onun istediği kişi gibi davranmaya. Adam/kadın bu durumda tüm dost sohbetlerinde şöyle diyor “Ya ben hayatım boyunca böyle bir kadın/adam tanımadım.Benim bir kadından ne beklentim varsa hepsi o.” Evet o.. çünkü sen onu o hale soktun.O da seni kaybetmemek adına öyle biri oldu,ve en acısı bunun farkına vardıkları zaman aşk falan kalmıyor ve bir bakıyorlar ki ikisi de aslında birbirlerine tahammül edemiyor. Şimdi geçen zamana mı yanarsın, verdiğin emeğe mi yanarsın???
Aslında Tüm yaşamımızın içindeki etkenler kadar AŞK’da çok basit. Her insan biraz açık sözlü olsa, böyle oyunlara girmemek gerektiğini anlasa, karşısındakinin zekasına değer verse durumlar çok daha farklı, insanlar çok daha mutlu olabilir. Konuşmak gibi bir yeteneğimiz varken biz kalkıp hal ve hareketlerden karşımızdaki kişi adına durum ortaya çıkarıyoruz. Konuşmak karşındakine değer vermektir. Aslında Bencilliğimizden konuşmuyoruz…Aslında konuşan ve karşısındakine karşı pervasız olan bencildir değil mi…Bence öyle değil.
Neden mi? Bunu bir örnekle açıklamaya çalışıyım(tabii ki örnekteki benim, bende size karşı dürüst olayım değil mi :))
Son ilişkimde inanılmaz sevdiğim bir kız arkadaşım vardı. İlişkinin en başında (yazılarımdan da anladığınız üzere çenesini tutamayan bir adam olduğumdan ben ) ona bütün bu yukarıdakileri anlattım. Ve dedim ki bak ben insanları kendime aşık etmenin ve onları kendi istediğim hale sokmanın acısını çektim. Bu yüzden sen bana aşık olmayacaksın belki ama ben seni tanıyacağım ve bunu kendim hakkında bir şey söylemeden yapmaya çalışacağım (kaldı ki bu benim gibi bir adam için çok zor). İlişkimiz boyunca ne zaman bir sorun olsa ona karşı hep dürüst olmaya çalıştım. Aklımda olan ne varsa, keyif aldığım veya sıkıntı duyduğum ne varsa konuşmaya çalıştım. Bu böyle devam etti; ben hep konuşmak ve anlatmak taraftarıydım. Neyse ilişkimiz böyle karşılıklı diyaloglarla devam etti ve mutlu olduğumuz (veya benim öyle olduğuna inandığım) ilişkimize devam ettik. Ama hep bir sorun var gibiydi. Bana karşı hep bir tutuk ve hep biraz uzaktı. Bunu defalarca dile getirmeye çalıştım. Sürekli onunla konuştum.(Ama burada sanırım bir şey itiraf etmeliyim, belki de bende “onu kaybetmiyim ve hep beni sevsin” gibi “bencilce” duygularla belki de yeterince açık olamadım). Ama o kısa ve öz cevaplar verdiği için veya “O”da beni kırmamak adına kelimeleri seçtiği için ben onun yeterince kendini ifade etmediğini düşünüp hep sevgisini sorguladım. Haliyle bende soru işaretleri başladı ve bu soru işaretleri bir de baktım ki bütün bir ilişkiyi sardı.Ve sonunda son küslük döneminde uzun uzun düşündüm ve şu sonuca vardım. Bunların hepsinin temeli cinsel hayatımıza dayanıyordu.Ve bu bir tabu olduğu için Detaylıca konuşulamıyordu. ”O” o kadar isteksizdi ki, ben her “O” istemediğinde beni istemiyor diye yargılıyordum. Sonrasında da sevgisini sorgulamaya başladım. Beni öpmek bile istemez olmuştu. Acaba bu beni coşturmamak için miydi, yoksa sevgisi mi kalmamıştı? Haliyle sevildiği düşünmeyen her insan gibi bende her hareketini buna bağlayarak onu bunaltmaya başladım, ama o anda farkında bile değildim. Neyse sonunda aldım karşıma ve dedim ki “Bak canım bence bizim bütün sıkıntımızın temelinde bu yatıyor. Sen böyle davrandıkça ben senin beni istenmediğini düşünüyorum. Senin beni istemediğini düşündükçe de senin sevgini yargılıyorum. Tabii ki bu da ilişkimizi her tarafına yayılıyor. Ve ben senin sadakatini ve doğruluğunu bile sorgulamaya başlıyorum.Seni bunaltan bir adama döndüm ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor.Şayet “ben seninle keyifliyim ve mutluyum” diyorsan beraber bir doktora gidelim birilerine danışalım beraber savaşalım ve bu işi aşalım, ama yok diyorsan ki “ben senden önce çok mutluydum, hiçbir sorunum yoktu,sadece senle böyle oldu” o zaman hislerim doğrudur, bana sevgin kalmamıştır, ki bu durumda yapabileceğim bir şey kalmıyor”
Şimdi hikayenin sonu ne mi oldu???
“Ben artık kendime zaman ayırmak istiyorum” dedi ve ayrıldık.
Bütün bunları niye mi anlattım?
Burada  ilişki  varmış, yokmuş, sevmiş veya hiç sevmemiş değil mesele.Bakın bu kadar konuşabilen her şeye açık bir insan olan ben bile, şu anda halen beni sevip sevmediğini veya böyle bir sorunu olup olmadığını bilmiyorum. Ne kadar acı değil mi? Ayrıldığın kişi belki de bir ömür hayat arkadaşın olabileceğini düşündüğün biri ama sen, onun seni sevip sevmediğini bile bilmiyorsun. Buna rağmen ayrılık istedi diye kabulleniyorsun. Evet o istedi ama neden? Sen kafanda “O” nu suçluyorsun, sevseydi gelirdi, seven insan dayanamazdı diyorsun..Ama beklide “O” da kafasında seni suçluyor. Sonuç AYRILIK. Peki dönelim başa.DEĞER Mİ?
İşte biz bu ülkede ilişkilerimizi yaşarken bazı şeyleri konuşmaktan çekiniyoruz. Halbuki karşında seni deli gibi seven bir adam/kadın var. Seviyorsun sorun cinsellik mi? söyle, bıktın mı ondan? söyle, sevgin mi kalmadı? Söyle,…Aklında ne varsa, sorun her ne ise, sevgin ne durumda ise SÖYLE. Sana bu konuşma yetisi karşındakine kendini daha iyi ifade et diye veridi.Konuşmayarak insanları, emin olun daha az incitmezsiniz. Aksine daha çok incitirsiniz. Herkesin yaşanmışlıkları, düşünceleri ve ilişki hakkında beklentileri farklıdır. Çünkü herkes farklı farklı hayatlar yaşayarak farklı farklı donanımlar ve tecrübeler edinerek o yere, o yaşa gelmiştir. Sen konuşmazsan o kişi seni, kendi yaşanmışlıklarına göre yargılar. Yani severken, beraberken, ayrılırken tek yapmamız gereken karşımızdakine her koşulda çok dürüst ve çok açık olmak. Unutmayın karşınızdaki AŞKIM dediğiniz ve çok şeyler paylaştığınız kişi. Aslında ne kadar çok konuşur ve ne kadar açık konuşursanız, onu o kadar az incitirseniz. Ama tabular, bazı şeylere utanmak, bazı konulara değinmemek daha az kırıcı olmak demek sanıyoruz ama emin olun değil. “SENİ ARTIK SEVMİYORUM” demeniz bile aslında o insana değer vermenizdir. O insanın sizden bir şey beklemeden hayatına devam etmesine izin vermektir. Ama maalesef ki baştan beri anlatmış olduğum bencilliklerimiz buna müsaade etmiyor. Çünkü biz hep elde eden olmak istediğimiz gibi her zaman da sevilen olarak kalmak istiyoruz. Bu tarz düşüncelerimiz olduğu için de karşımızdakine açık olmuyor, bunun adına da “kırmamak için konuşmadım” diyoruz. Aslında her şey bu hayatta çok basit..
Biz bu bencilliklerimizden, bu tüketici zihniyetimizden biraz sıyrılabilsek; biraz daha fazla karşımızdaki insan gibi düşünebilsek sadece AŞK hayatımız değil, hayatımızın bütün aşamaları daha keyifli daha sorunsuz ve aslında daha az KIRICI olur.
Konuşarak anlaşın, Anlaştıkça KONUŞUN…..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder