Öncelikle
AŞK nedir?
Özellikle
70’li yıllardan sonra doğan çocuklar olarak bizler ihtilal çocuklarıyız. Yani
biz kıtlık falan görmedik.Bizim gördüğümüz çok zor dönemlerden geçmiş olan
Türkiye’nin Özal döneminde birden bire her şeye kavuşması. Yani sonradan görme
bir ülke olmamız… Öyle değil mi? Yani düşünün kime sonradan görme diyorsunuz. Çok
fakirken birden zengin olmuş, hırslı ve her şeye sahip olmak isteyen görgüsüz
insana… Bu durumda bu işte biz oluyoruz. Yani bizim ailelerimiz böyle bir
dönemden çıktıkları için bize ne istersek almak istediler ve her şeyi vermeye çalıştılar.
Haliyle bizler de çocuklarımıza daha fazlasını..Peki ne mi oldu? Sonunda
doyumsuz, bencil ve her şeyi tüketen bir toplum olduk…
Şimdi
gelin bunu aşk ile bağdaştıralım..
Bu
bizim arkadaşlıklarımızı ve ilişkilerimizi de etkiledi. Biz birini
beğendiğimizde elde etmeliydik. Öyle ya çocukluğumuzdan beri ne istesek elde
etmiştik, ya da sunulmuştu. Ama şimdi neden olmuyordu. Haliyle bu duygu yerini
tutkuya ve hırsa bırak ti ki, işte bu “Kaçanı Kovalama Duygusuna” biz “AŞK”
dedik.
İşte
bu yüzden bizler bir ilişkiye başladığımızda ilk sözümüz “Seni Seviyorum” veya “Sana
Aşığım” oluyor. Çünkü karşımızdakini elde etmek istediğimiz bir oyuncak gibi
görüyoruz. Mutlaka benim olmalı diyoruz. Bu yüzden de çabuk aşık olup, çabuk
tüketiyoruz. Aslında insanların aşık olması için belirli evreler geçmeli ama
bizim ülkemizdeki sıralama şu 1- Aşık olma, 2- Çıkma, 3- Evlenme, 4- Sevişme-Cinsel
ve tensel olarak birbirini tanıma (kaldı ki bazı durumlarda 3 ve 4 yer
değiştirebilir), 5-Beraber yaşamayı öğrenme… Bu yüzden de hızlı aşklar, hızlı
evlilikler ve hızlı ayrılıklar/boşanmalar yaşıyoruz. Peki başka kültürlerde bu
durum nasıl? Onlarda bu sıralama: 1- Sevişme, 2-Çıkma, 3-Beraber yaşamayı
öğrenme, 4-Aşık olma ve 5- Evlenme..Yani adamlar her şeyi hazmetmeden evliliğe
geçmiyorlar.
Aslında
aşık olmak ne demek, karşındakine güvenmek ne demek, bunların bile farkında
değiliz. Karşımızdaki insanı bir çocuğun bir oyuncağı istemesi gibi istiyoruz.
Peki sonra ne oluyor o insanı elde edince de bu defa başlıyoruz ona
sınırlamalar koymaya, onu kısıtlamaya, ona gerekli alan tanımadan onu
değiştirmeye. Erkek veya kadın (genellikle buradaki sazan erkek olur) ilişkiye
başlar başlamaz kendinin çok zeki olduğunu düşündüğü için başlıyor kendini
anlatmaya. Anlatıyor ki, karşısındaki insan onun neler sevdiğini öğrensin ve
ona göre davransın. Tabii karşıdaki cin ise (ki bu genellikle kadındır) O’da
başlıyor onun istediği kişi gibi davranmaya. Adam/kadın bu durumda tüm dost
sohbetlerinde şöyle diyor “Ya ben hayatım boyunca böyle bir kadın/adam
tanımadım.Benim bir kadından ne beklentim varsa hepsi o.” Evet o.. çünkü sen
onu o hale soktun.O da seni kaybetmemek adına öyle biri oldu,ve en acısı bunun
farkına vardıkları zaman aşk falan kalmıyor ve bir bakıyorlar ki ikisi de
aslında birbirlerine tahammül edemiyor. Şimdi geçen zamana mı yanarsın,
verdiğin emeğe mi yanarsın???
Aslında
Tüm yaşamımızın içindeki etkenler kadar AŞK’da çok basit. Her insan biraz açık
sözlü olsa, böyle oyunlara girmemek gerektiğini anlasa, karşısındakinin
zekasına değer verse durumlar çok daha farklı, insanlar çok daha mutlu
olabilir. Konuşmak gibi bir yeteneğimiz varken biz kalkıp hal ve hareketlerden
karşımızdaki kişi adına durum ortaya çıkarıyoruz. Konuşmak karşındakine değer
vermektir. Aslında Bencilliğimizden konuşmuyoruz…Aslında konuşan ve
karşısındakine karşı pervasız olan bencildir değil mi…Bence öyle değil.
Neden
mi? Bunu bir örnekle açıklamaya çalışıyım(tabii ki örnekteki benim, bende size
karşı dürüst olayım değil mi :))
Son
ilişkimde inanılmaz sevdiğim bir kız arkadaşım vardı. İlişkinin en başında
(yazılarımdan da anladığınız üzere çenesini tutamayan bir adam olduğumdan ben )
ona bütün bu yukarıdakileri anlattım. Ve dedim ki bak ben insanları kendime
aşık etmenin ve onları kendi istediğim hale sokmanın acısını çektim. Bu yüzden
sen bana aşık olmayacaksın belki ama ben seni tanıyacağım ve bunu kendim
hakkında bir şey söylemeden yapmaya çalışacağım (kaldı ki bu benim gibi bir
adam için çok zor). İlişkimiz boyunca ne zaman bir sorun olsa ona karşı hep
dürüst olmaya çalıştım. Aklımda olan ne varsa, keyif aldığım veya sıkıntı
duyduğum ne varsa konuşmaya çalıştım. Bu böyle devam etti; ben hep konuşmak ve
anlatmak taraftarıydım. Neyse ilişkimiz böyle karşılıklı diyaloglarla devam
etti ve mutlu olduğumuz (veya benim öyle olduğuna inandığım) ilişkimize devam
ettik. Ama hep bir sorun var gibiydi. Bana karşı hep bir tutuk ve hep biraz
uzaktı. Bunu defalarca dile getirmeye çalıştım. Sürekli onunla konuştum.(Ama
burada sanırım bir şey itiraf etmeliyim, belki de bende “onu kaybetmiyim ve hep
beni sevsin” gibi “bencilce” duygularla belki de yeterince açık olamadım). Ama
o kısa ve öz cevaplar verdiği için veya “O”da beni kırmamak adına kelimeleri
seçtiği için ben onun yeterince kendini ifade etmediğini düşünüp hep sevgisini
sorguladım. Haliyle bende soru işaretleri başladı ve bu soru işaretleri bir de
baktım ki bütün bir ilişkiyi sardı.Ve sonunda son küslük döneminde uzun uzun
düşündüm ve şu sonuca vardım. Bunların hepsinin temeli cinsel hayatımıza
dayanıyordu.Ve bu bir tabu olduğu için Detaylıca konuşulamıyordu. ”O” o kadar
isteksizdi ki, ben her “O” istemediğinde beni istemiyor diye yargılıyordum. Sonrasında
da sevgisini sorgulamaya başladım. Beni öpmek bile istemez olmuştu. Acaba bu
beni coşturmamak için miydi, yoksa sevgisi mi kalmamıştı? Haliyle sevildiği
düşünmeyen her insan gibi bende her hareketini buna bağlayarak onu bunaltmaya
başladım, ama o anda farkında bile değildim. Neyse sonunda aldım karşıma ve
dedim ki “Bak canım bence bizim bütün sıkıntımızın temelinde bu yatıyor. Sen
böyle davrandıkça ben senin beni istenmediğini düşünüyorum. Senin beni
istemediğini düşündükçe de senin sevgini yargılıyorum. Tabii ki bu da
ilişkimizi her tarafına yayılıyor. Ve ben senin sadakatini ve doğruluğunu bile
sorgulamaya başlıyorum.Seni bunaltan bir adama döndüm ve bu durum hiç hoşuma
gitmiyor.Şayet “ben seninle keyifliyim ve mutluyum” diyorsan beraber bir
doktora gidelim birilerine danışalım beraber savaşalım ve bu işi aşalım, ama
yok diyorsan ki “ben senden önce çok mutluydum, hiçbir sorunum yoktu,sadece
senle böyle oldu” o zaman hislerim doğrudur, bana sevgin kalmamıştır, ki bu
durumda yapabileceğim bir şey kalmıyor”
Şimdi
hikayenin sonu ne mi oldu???
“Ben
artık kendime zaman ayırmak istiyorum” dedi ve ayrıldık.
Bütün
bunları niye mi anlattım?
Burada ilişki
varmış, yokmuş, sevmiş veya hiç sevmemiş değil mesele.Bakın bu kadar
konuşabilen her şeye açık bir insan olan ben bile, şu anda halen beni sevip
sevmediğini veya böyle bir sorunu olup olmadığını bilmiyorum. Ne kadar acı
değil mi? Ayrıldığın kişi belki de bir ömür hayat arkadaşın olabileceğini
düşündüğün biri ama sen, onun seni sevip sevmediğini bile bilmiyorsun. Buna
rağmen ayrılık istedi diye kabulleniyorsun. Evet o istedi ama neden? Sen
kafanda “O” nu suçluyorsun, sevseydi gelirdi, seven insan dayanamazdı
diyorsun..Ama beklide “O” da kafasında seni suçluyor. Sonuç AYRILIK. Peki
dönelim başa.DEĞER Mİ?
İşte
biz bu ülkede ilişkilerimizi yaşarken bazı şeyleri konuşmaktan çekiniyoruz.
Halbuki karşında seni deli gibi seven bir adam/kadın var. Seviyorsun sorun
cinsellik mi? söyle, bıktın mı ondan? söyle, sevgin mi kalmadı? Söyle,…Aklında
ne varsa, sorun her ne ise, sevgin ne durumda ise SÖYLE. Sana bu konuşma yetisi
karşındakine kendini daha iyi ifade et diye veridi.Konuşmayarak insanları, emin
olun daha az incitmezsiniz. Aksine daha çok incitirsiniz. Herkesin
yaşanmışlıkları, düşünceleri ve ilişki hakkında beklentileri farklıdır. Çünkü
herkes farklı farklı hayatlar yaşayarak farklı farklı donanımlar ve tecrübeler
edinerek o yere, o yaşa gelmiştir. Sen konuşmazsan o kişi seni, kendi yaşanmışlıklarına
göre yargılar. Yani severken, beraberken, ayrılırken tek yapmamız gereken
karşımızdakine her koşulda çok dürüst ve çok açık olmak. Unutmayın karşınızdaki
AŞKIM dediğiniz ve çok şeyler paylaştığınız kişi. Aslında ne kadar çok konuşur
ve ne kadar açık konuşursanız, onu o kadar az incitirseniz. Ama tabular, bazı
şeylere utanmak, bazı konulara değinmemek daha az kırıcı olmak demek sanıyoruz
ama emin olun değil. “SENİ ARTIK SEVMİYORUM” demeniz bile aslında o insana
değer vermenizdir. O insanın sizden bir şey beklemeden hayatına devam etmesine
izin vermektir. Ama maalesef ki baştan beri anlatmış olduğum bencilliklerimiz
buna müsaade etmiyor. Çünkü biz hep elde eden olmak istediğimiz gibi her zaman da
sevilen olarak kalmak istiyoruz. Bu tarz düşüncelerimiz olduğu için de
karşımızdakine açık olmuyor, bunun adına da “kırmamak için konuşmadım” diyoruz.
Aslında her şey bu hayatta çok basit..
Biz
bu bencilliklerimizden, bu tüketici zihniyetimizden biraz sıyrılabilsek; biraz
daha fazla karşımızdaki insan gibi düşünebilsek sadece AŞK hayatımız değil,
hayatımızın bütün aşamaları daha keyifli daha sorunsuz ve aslında daha az
KIRICI olur.
Konuşarak
anlaşın, Anlaştıkça KONUŞUN…..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder